9 Aralık 2009 Çarşamba

Zeytinyaglı Brüksel Lahanası

Aslında buna yemek denir mi pek bilemiyorum. Belki de az çeşitli malzeme ile yapılan yemeklere alışkın olmadığımdan. Ancak kalorisinin düşüklüğünün yanında, faydaları, zararlı gıdalardan uzaklaşmayı insana aşılayan bir yapısı var eminim. Bu sefer diyete başladığımda, daha üçüncü günüm olmasına rağmen kendime şu soruyu sordum. "Madem ben böyle hafif ve sebze ağırlıklı beslendiğimde bu kadar rahat hissediyorum, neden haftada (kahvaltı hariç) on dört ana öğünün en az on iki tanesini bu şekilde yapmıyorum? Kalan iki ana öğünde ister mangal, ister fırında pişsin kırmızı et yesem bile ne kadar zarar verebilir ki?"

Bu gün öğlen yemeği için hafta sonu pişirdiğim zeytinyağlı Brüksel lahanası, oldukça doyurucu ve lezzetliydi.

Malzemeler; (Bir kişilik)
  • 1 adet havuç
  • 12-13 adet Brüksel lahanası
  • 1 tatlı kaşığı zeytinyağ
  • 1 tatlı kaşığı pirinç
  • tuz
  • karabiber
  • 1 tatlı kaşığı domates salçası
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • 1 adet limon

Hazırlanışı;

  1. Dairesel doğranmış havuçları zeytinyağında biraz kavurun
  2. Lahanaları ilave ederek karıştırın
  3. salçaları, pirinci, tuzunu ve karabiberini ilave edin ve üzerine yaklaşık bir çay bardağı su ilave ederek kapağını kapatın.
  4. Kaynayınca en kısığa getirerek pişirin.
  5. Piştikten sonra kapağı kapalı durumda soğutup limonu ilave edin.

Afiyet olsun

7 Aralık 2009 Pazartesi

Diyete Başladım

Arkadaşlar bu gün itibarı ile diyete başladım. Artık bol bol diyet yemekleri yapıp yayınlamaya layık bulduklarımı sizlerle paylaşacağım. Yanlız şunu baştan söylemeliyim ki ben öyle çok sıkı falan diyet yapmam. Gıdamı alır, aşırısını bırakır paşa paşa kilo veririm. Tabii artık öğlen aralarında masa tenisi oynamaya başlayacağımız için bunun da yardımı olacağına inanıyorum.

Bana şans dileyin olur mu?

Sevgilerimle

4 Aralık 2009 Cuma

3. Sayfa

Diğer tarafta Aysun telefonu kapattıktan sonra Ayvalık’taki evlerinin şimdi nasıl olduğu konusunda hayallere daldı. Birkaç günlüğüne de olsa evinin, ailesinin sıcaklığı ona iyi gelecekti.

Bu mevsimde hafif bir rüzgar, güneş ve ağaçlar altına kurulmuş kalabalık bir masa iyi olacaktı. Kışa girmeden, özellikle de İstanbul’da güneşe hasret kalacağını bildiği için, eve gitme fikri içini ısıttı.

Gitmeden önce annesini arayıp Murat’la ayrıldıklarını söyleyecek ve bu konunun hafta sonu açılmamasını rica edecekti. Hiç kimse soru sormazsa daha kolay atlatabilirdi.

Annesi ile yaptığı görüşme ve haftasonu planları onu bir nebze olsun rahatlattı. Mutfağa gitti. Kahve makinasına en sevdiği aromaya sahip kahveyi koydu. Belki kendisi için birşeyler yapmak onu daha çabuk toparlayabilirdi. Her ne kadar insan nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın düşüncelerini de götürdüğü sürece rahatlayamayacağını biliyor olsa da, aklındaki düşünceleri uzaklaştırmak için sevdiği birkaç şeyi yapmalıydı.

***

Makine kahveyi fokurdatmaya başladığında, duşunu alıp giyinmişti. Saçları ıslak olduğu için alelade bir topuzla tutturdu. Siyah dalgalı saçlarının yanlardan çıkan lülelerini kulak arkasına attı. Hafif bir makyaj yapıp küpelerini ve kolyesini taktı.

Aynada kendisini bir süre inceleyip, neden aldatıldığı konusunda derin düşüncelere daldı. Bir kadında aranabilecek herşeye sahip olduğunu sanıyordu. Neden kendisi ile evlenmek isteyen adam bir başkasına gitmişti. Tamam, biliyordu, bir çok güzel, zeki ve başarılı kadın aldatılıyordu. Ama bunun kendi başına gelmesi, derinden gelen aldatılmışlık hissi başka türlü yakıyordu canını.

Zaten oldum olası düşündüğü gibi, bir kadın aldatıldığında, erkeklerin sandığı gibi, kıskandığı için değil, aptal yerine konduğu için çileden çıkardı. İşte şimdi de kendisi aptal yerine konmuş, belki de aylarca arkasından konuşulan ve gülünen kadın olmuştu. Bütün bu olanları gururuna nasıl yedirebilecekti...

Mutfaktan kahve kokusu gelmeye başladı. Düşünceleri bu koku ile ortadan kaldırıp mutfağa gitti. Buzdolabında yemeyi sevdiği kahvaltılık ne varsa çıkardı. Ancak boğazına düğümlenen, sanki taş oturmuş gibi hissettiren kırıklığı yemesine izin vermedi.

Daha birkaç gün önce aldığı ve Murat’la birlikte oturacaklarını hayal ettiği krom ayaklı, siyah granitten masaya oturdu. Gözlerinde hapsettiği yaşların dışarı çıkmasına izin vermedi. Düşüncelerini soyutlayıp iki fincan kahvesini içti.

***

Evden çıktığında saat dokuz buçuk olmuştu. Muayenehanesi evine araba ile on dakika mesafedeydi. Hastası gelmeden, önceki kayıtlarına bakmak ve kontrol için hazırlanmak istedi.

Tam arabasını parkedip binaya doğru yönelmişti ki, karşı binanın kapısında Murat’ı gördü. Arkası kendisine dönük, genç bir bayanla tartışıyordu. Bayanın yüzünü göremedi ama kendisine pek de yabancı değilmiş gibi geldi. Kırmızı bluz ve beyaz pantolon giymiş kadın, sinirli sinirli konuşan Murat’a bakıyordu. Murat’ın bir an kendi muayenehanesini gösterdiğine yemin bile edebilirdi.

Aklından Murat’ı uzaklaştırarak binaya yakın olan büfeden bir gazete aldı. Bu gün her zamankinden farklı bir gazete seçmişti. Okumaktan çok, kafasını meşgul edecek bulmacalara yer vermeyi tercih ediyordu.

3 Aralık 2009 Perşembe

Şekilsiz Kandil Simidi


Bu kandil simidi tarifini uygulamak için sabah 04:40'da uyanırsanız, siz de benim gibi yapar ve "boşver şeklini, tadı önemli" dersiniz.





Tabii sadece bunu yapmam gerekmiyordu o sabah. Bayramın ikinci günüydü ve annemler, kardeşim-ailesi ve bizim aile cümbür cemaat GaziAntep'e bayramlaşmaya gidecektik. Annemin bir gün önceden tepsiye hazırladığı böreği pişirmem, kek yapmam ve kandil simitlerini hazırlamam gerekiyordu. En önemlisi de saat 07:00'de evden çıkacak şekilde bunları paketlemem ve ailece hazır olmamız da gerekliydi. Termosa hazırlayacağım çayı da unutmamak gerek tabii.



Malzemeler;

  • 125 gr tereyağ
  • 1 adet yumurta
  • 1 yemek kaşığı sirke
  • 1/2 paket kabartma tozu
  • 1 yemek kaşığı şeker
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1/2 çay bardağı zeytinyağ
  • 1 çay kaşığı mahlep
  • aldığı kadar un

Hazırlanışı;


  1. Fırını 200 dereceye ayarlayın


  2. Yumurtanın beyazını bir kaseye ayırın, sarısını hamur yoğurma kabınıza alın


  3. Susam ve yumurta beyazı hariç tüm malzemelerle ele yapışmayan hatta hafiften ufalanan bir hamur elde edin. Bunu elde etmek için unu azar azar katmak gerekiyor.


  4. Hazırladığınız kandil simitlerini önce yumurta beyazına sonra susama iyice bulayarak yağlanmış tepsiye dizin.


  5. 200 derecede pişirin.


Afiyet olsun

2. Sayfa

Saatine baktı, saat onda bir hastası muayenehaneye gelecekti. Murat’la ayrılmamış olsalardı o da evlenmeyi ve gelecek sene bu zamanlar hamile olmayı planlıyordu. Ama şimdi Murat’ın bebeğini başka bir kadının beklediğini hatırlayınca başındaki ağrı kendisini yeniden hissettirdi.

Nasıl olmuştu da bunca zaman karşılıklı binalarda çalışmalarına ve her gün görüşmelerine rağmen, Murat’ın hayatında başka bir kadın olduğunu farkedememişti. Ona gereğinden fazla güvendiği kesindi.

Daha bir ay önce bir konferans için gittiği Kapadokya’dan dönmüş ve Murat’ın ona hazırladığı sürprizle ayakları yerden kesilmişti.

Muayenehanesine gönderdiği güller, romantik bir kartla yapılmış akşam yemeği daveti ve ardından gelen muhteşem evlenme teklifi. Şimdi hepsi midesini bulandıran birer anı haline gelmişti.

Murat önceki gece ona bir bebeği olacağını, büyük bir hata yaparak tek gecelik bir sarhoşluğun esiri olduğunu söylemişti.

Derin bir nefes aldı. “Artık bunların hiç bir önemi yok” diye tekrarladı kendi kendine. Şimdi artık ileriye bakma zamanıydı. Hemen her kadının yaşayabileceği bir kabustu onunki de.

Böyle zamanlarda içindeki özlemi daha da büyüyen annesini aradı. Sesindeki burukluk her ne kadar kendisi istemese de hatlardan sızmış olacak ki annesi onu şefkat dolu bir sesle Ayvalık’taki evlerine çağırdı.

-Birkaç gün gel hiç olmazsa, bak abinler de hafta sonu gelecekler, onları da görmüş olursun.

-Hastalarım var anne, onları yüz üstü bırakamam.

-Tamam o zaman Cuma günü akşam çıkarsın yola, Pazar günü de geri dönersin olmaz mı?

-Bakalım anne. Olmazsa Nuray’a söylerim Cuma randevularımı yarına alır. Sonra da yola çıkarım. Sonra tekrar haberleşiriz, iyi bakın kendinize.

-Sen de yavrum, öpüyorum.

***

Annesi sevindi. Kızını görecek olmasından çok, onun neye moralinin bozulduğunu anlamak, derdine derman olmaya çalışmaktı istediği.

Aysun küçüklüğünden beri evin en küçüğü ve tek kızı olması nedeniyle korunup kollanmıştı. İki abisi de onun kılına zarar gelsin istemezdi.

Oysa şimdi doktor olmuş, hastaları muayene ediyor, zorlu ameliyatlara giriyordu.

Annesi kapattığı telefon elinde, düşüncelere dalmış şekilde orada öylece beklerken kapının zili çaldı. Dalgın bekleyen kadıncağız zili ancak üç-dört çalmada duyabildi. Kapıyı açtığında eşi yüzündeki tatsızlığı farketti.

-Ne oldu hanım? Nahoş bir haber almadın ya?

-Yok bey, dedi eşinin üzülmesini istemeyen Huriye hanım. Aysun’la konuştum, Hakan’ların geleceğini söyledim, belki o da gelecek hafta sonu. Ona dalmışım da... diye geçiştirdi.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Portakallı Kek


Nedense tadına bakan herkes limonlu kek zannetti ama içinde sadece bir limon kabuğunun rendesi vardı. Ama bir portakal ona tam bir çay bardağı dolusu suyunu ve kabuklarını feda etmişti. Yine de kimse portakalı farketmedi.



Pazar günü bütün ailemiz bize gelmişti. İlk defa kahvaltı için bu kadar kalabalık misafirim oldu. O kadar hoşuma gitti ki o günün tadına doyamadım. Elimden geldiğince fazla çeşit yapmaya çalıştım. Bunlardan birisi de portakallı kek di.





Malzemeler;


  • 3 yumurta

  • 1 paket vanilya

  • 1 su bardağı şeker

  • 1 paket kabartma tozu

  • 1 adet limon kabuğunun rendesi

  • 1 adet portakal kabuğunun rendesi

  • 1 adet portakalın suyu

  • 1 su bardağı sıvı yağ

  • 1 su bardağı süt

  • aldığı kadar un

Hazırlanışı;



  1. Fırını 180 dereceye ayarlayın

  2. Yumurtaları, şekeri ve vanilyayı beyaza yakın sarı olana kadar hızlı devirde çırpın

  3. Yağı, portakal suyunu, sütü ve limon-portakal kabuklarının rendesini ilave edin, tel çırpıcı yardımıyla karıştırın

  4. 1/2 su bardağı unu ve kabartma tozunu ilave ederek karıştırmaya devam edin

  5. Karışım hafif akışkan ve karıştırıldığında kısa süreli şeklini koruyan bir hal alana kadar azar azar un ilave ederek karıştırmaya devam edin.

  6. Yağlanarak un serpilmiş olan kek kalıbınıza boşaltın ve bıçak batırdığınızda temiz çıkacak kadar pişirin. (Fırından fırına değişen pişme süreleri olabiliyor)

Afiyet olsun

Adını siz koyun...

Hep bir hayalim var. Yazmak, yazmak, yazmak.

Okuyucusunu bulacak bir roman yazmak, kendim için düşlediğim bir iş. Bu bir yerde hobimin hayata geçmesi demek.

Evet çok basit öyküler olabilir, çünkü ilk defa yazıyorum, eleştirilerinize çok ihtiyacım var.

Evet kimse okumayabilir, ilgi çekmeyebilir, ama ben yazmayı ve okuyacak insanların hayalinde kimi zaman ferahlatan, kimi zaman gülümseten, kimi zaman ağlatan öyküler yaratmak istiyorum.

Her gün bir sayfa ekleyeceğim. Yorumlarınıza, ister ağır ister yapıcı eleştirilerinize açığım.

Çünkü en çok inandığım görüş, "her konuyu biliyorum diyen kimse ilerleme kaydedemez"

Başlıyorum.


1. sayfa

“Öğrendim” dediğiniz gerçekler bazen yalanın ta kendisi olabilir ve bu gerçekler sizi bir girdap gibi içine çektiğinde, belki de asıl güneşiniz sizi bulabilir...

Sabah güneşinin parlak ışıkları inatla perdenin aralıklarından içeri sızıyordu. Önceki akşam yaşadıklarından sonra, Aysun kendisini toparlamaya olanları unutmaya çalışıyordu. Geceden sehpanın üzerinde bıraktığı kahve fincanı üzerinde parlayan güneş ışıklarını izlerken kapı çaldı.

Yaşadıklarını bir an unutuveren Aysun, Murat’ın gelmiş olması umudu ile hızla kapıyı açmaya gitti.

Binadaki sabah mahmurluğuna rağmen bu kadar çabuk açılan kapı karşısında şaşkın şaşkın bakınan kapıcı Halil kendine gelir gelmez ekmek ve gazeteyi Aysun’a uzattı.

-Abla duydun mu? Gece ne olmuş.

-Ne olmuş Halil? Gerçi hiç birşey umurumda değil ya.

-Şey... üçüncü katın arabasına hırsız girmiş de onu diyecektim, neyse abla hadi hoşçakal

-Tamam Halil sağol

Kapı kapandığında Halil çoktan bir alt kata inmişti. Aysun mutfağa gitti. Masanın üzerine ekmek ve gazeteyi bırakıp mutfaktan çıktı. Sonra her ne olduysa geri dönüp ekmekten bir parça kopardı. Çıtırtısı başka zaman olsa iştahını kabartır, yanında yiyeceklerini tasarlamaya başlardı. Ama bugün bunun için hiç uygun değildi.

1 Aralık 2009 Salı

Bayram sonrası

Oldukça yoğun bayram günlerinden çıktım, tabii yoğunluğun içinde yeni tarifler de var. Yarından itibaren yeni tariflerimle sizlerle olacağım.

27 Kasım 2009 Cuma

İyi Bayramlar

Hepinize iyi bir bayram dilerim. Sevgi, mutluluk ve ailelerle birliktelik dolu bir bayram...

sevgilerimle

25 Kasım 2009 Çarşamba

Karanfiller

Küçük Zebra

Geçen yıl GaziAntep'te hayvanat bahçesini gezmeye gitmiştik. Açıkça söylemeliyim ki şimdiye kadar gezdiğim en temiz ve ferah hayvanat bahçesiydi. Bu zebra da siyah-beyaz çizgilerinin net ayrımlarından dolayı çok hoşuma gitmişti. Bilgisayarımdaki eski fotoğrafları karıştırırken gözüme çarptı. Sizlerle paylaşmak istedim.

24 Kasım 2009 Salı

Uçaktan Görülen Bulutlar

Sanki pamuktan bir katman var gibi, üzerine düşsem çizgi filmlerdeki bulut sahnelerindeki gibi orada takılıp kalacağım.
Oysa bu sadece su moleküllerinin hararetli bir toplantısı, biraz soğuk görseler şaşırıp dağılıverecekler.
Tek başlarına kalınca dayanamayıp yere düşecekler.
Yerde bulunan canlılar da "yağmur yağdı" diyecek.
Kimisi sevinecek, kimisi sığınacak bir yer arayacak.
Bir ağaç kovuğu, bir çatı altı belki de basit bir şemsiye koruyacak onları düşen su damlalarından.
Toprak; sevgiyle alıp içine çekecek su damlalarını.
Teşekkürünü belki de birkaç gün sonra ufacık bir fidanla gösterecek doğaya.
Bulutlar üzgün bir gece mavisine bürünecek o sırada. Dağılmanın, parçalanmanın verdiği üzgün mavi...
Varlığı sona eren bir topluluk gibi, birbirlerine küsmüş damlacıklar düşecekler tek tek.
Yere yaklaştıkça hızlanacaklar, hızlandıkça daha çok yere yaklaşacaklar.
Kendileri parçalanırken yerdekilere hayat verdiklerini bilmeden düşmeye devam edecekler...

Yoğurtlu Brokoli Çorbası

Aslında itiraf etmeliyim ki brokoliyi sadece zeytinyağı ve limonla severdim, ama bu tarifi uygulayıp (aslında kurgulayıp demek daha doğru olur) tadına bakınca artık brokoli aldığımızda yapacak başka bir tarifim daha olduğunu not ettim.


Tadı biraz Antep yemeklerinden şiveydiz'in suyunu andırdı bize. Benim en sevdiğim yemeklerdendir zaten şiveydiz de. Onun tarifini de bir pişirmemde fotoğrafı ile birlikte verebilirim ancak şimdilik bu çorbayı denemenizi tavsiye ediyorum.
Malzemeler;


  • 1 adet küçük boy brokoli

  • 1 adet havuç

  • 3 su bardağı yoğurt

  • 1 yumurta

  • 1 yemek kaşığı pirinç unu yada normal un

  • 1 çay kaşığı karabiber

  • 1 tatlı kaşığı tuz

  • 1 litre kaynar su

  • 2 yemek kaşığı kuru nane

  • 1 çay kaşığı pul biber

  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ

Hazırlanışı;



  1. Brokoli ve havucu robotta parçalayın

  2. Kaynar suyu ilave ederek yumuşayana kadar sebzeleri kaynatın

  3. Sebzeler yumuşayınca homojen yapıyı yakalayana kadar blenderdan geçirin ve tekrar kaynatmaya başlayın

  4. Derin bir kapta yoğurt, yumurta ve unu tel çırpıcı ile çırpın

  5. Kaynayan sebzeli karışımdan yavaş yavaş yoğurtlu karışıma ilave ederek özümsetin

  6. Yoğurtla diğer malzemeler pürüzsüz hale geldiğinde sebzeli suyu hızlıca karıştırarak içine ilave edin

  7. Tekrar kaynayana kadar hiç ara vermeden karıştırmaya devam edin

  8. Çorba kaynayınca tuzunu karabiberini ekleyin

  9. Küçük bir tavada nane ve pul biberi yağda kavurun ve kaynayan çorbaya ilave edin.

Şimdi artık mutfağa yayılan harika kokunun ve lezzetli çorbanızın tadını çıkarabilirsiniz.


Afiyet olsun

23 Kasım 2009 Pazartesi

Bu Resimler Annemle Babam İçin

Nazarlıkla başlamak istiyorum.

Bu fotoğraflarda gördükleriniz, yazlığın bahçesinde, annemle babamın gözleri gibi bakarak yetiştirdikleri sebze ve meyvelerden.

Bu domatesleri yediğinizde kokusu ve tadı ile büyüler.


Bütün bu meyveler toprak ve suyun kardeşliğiyle büyür. Gübre falan beklemezler.





Toprak ve suya annemle babamın emekleri de eklenince işte böyle ağırlığından dal sarkıtan meyveler yetişir.


Fındıklı Tahinli Kurabiye

Fındıkla Tahin Buluşması nihayet gerçekleşti. Ne zamandır burada yayınladığım, yayınlamadığım bir çok kurabiye tarifi denedim. Uğraştım, çalıştım, durdum. Amacım hep tarifini kendim harmanlayıp bulacağım kurabiyeyi oluşturmaktı. Sonunda diğer tariflerden de faydalanarak oluşturduğum kurabiye tarifini yaptım. Biliyorsunuz daha önce Tahinli Kurabiye ve Fındıklı Kurabiye tarifleri vermiştim. Bu tarif ise ikisinin harmanlanmış hali. Tabii hamur ve kurabiye kıvamını tutturana kadar birkaç çalışma yapmam gerekti.

Sonuçta ortaya çıkan kurabiye ise, diğer şehirlerde var mı bilmiyorum ama, Mersin'de hemen herkesin çok sevdiği tahinli tatlı çöreği andırıyor. Sizin oralarda yoksa ve Mersin'e yolunuz düşerse Dondurmacı Halil'den alıp mutlaka deneyin derim.

Malzemeler;
  • 1/2 çay bardağı tahin
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağ
  • 1 çay bardağı toz şeker
  • 2 çay bardağı un (daldırarak aldım)
  • 1,5 çay bardağı fındık

Hazırlanışı;

  1. Fındıkları robotta iyice ufalanana kadar parçalayın
  2. Karıştırma kabında tahin, sıvı yağ, şeker ve tereyağı tam karışana kadar çırpın
  3. Kabın içine unu ve fındıkları ilave edip çırpmaya devam edin
  4. Malzemeler birbiri ile karıştıktan sonra yarım saat buzdolabında bekletin
  5. Bekleme süresi dolduğunda fırını 180 dereceye ayarlayıp, kurabiyeleri cevizden daha küçük olacak şekilde tepsiye dizin.
  6. Yaklaşık 10 dakika, kurabiyeler çatlayana kadar pişirin.
  7. Kurabiyeler fırından çıktığında sıcakken yumuşa olabiliyor, soğuyana kadar tepside bekletin.

Afiyet olsun

22 Kasım 2009 Pazar

Yakın Çekim

Bu aralar ışığı ve açıyı doğru kullanarak yakın çekim fotoğraf çalışmaları yapıyorum. Bu şekilde net ve güzel fotoğraflar çekebilmek için belki iki günde yüz tane fotoğraf çektim ama içimden sadece bu iki tanesini yayınlamak geldi.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Tarçınlı Cevizli Kek

Bu gün kahvaltıdan sonra canımız biraz keyif yapmak istedi. Alper kek isteyince ben de cevizli tarçınlı kek yaptım. İçindeki malzemeler birbiri ile o kadar uyumlu ki tadına doyum olmuyor dersem yeridir.
Yanında da birer fincan sütle tamamladık keyfimizi. Güneşli bir Mersin gününde bu güneşten de faydalanmayı ihmal etmemek gerek tabii.Ben bu sefer fazla olmasın diye keki baton kek kalıbında yaptım. Siz daha büyük bir kek için ölçülerinizi arttırabilirsiniz.

Malzemeler;
  • 2 adet yumurta
  • 2/3 su bardağı süt
  • 2/3 su bardağı şeker
  • 1 su bardağı robottan geçirilmiş ceviz
  • 1 çay bardağı hindistan cevizi
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • 1/2 çay bardağısıvı yağ
  • 1 su bardağı un (daldırıp aldığım için biraz yaklaşık 140gr)
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
Hazırlanışı;
  1. Fırını 170 dereceye ayarlayın
  2. Şeker, vanilya ve yumurtaları iyice köpürene kadar çırpın
  3. Yağı ve sütü ilave ederek biraz daha çırpın
  4. Ceviz, tarçın ve hindistan cevizinide ekleyip, tel çırpıcı ile karıştırın
  5. En son unu ve kabartma tozunu da karıştırarak tel çırpıcı ile tamamen karışana kadar çırpın
  6. Yağlanarak un serpilmiş kek kalıbına boşaltın
  7. Pişme süresi benim fırınımda 35 dakika ancak bir ince uçlu bıçağı batırarak pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz.
Afiyet olsun

Öcce


Bazen canım yemek yapmak istemez ve pratik şeylerle geçiştirmek isterim, ancak evde çocuk da olunca hadi birer kahvaltı tabağı hazırlayalım demek de bana pek sağlıklı gelmez. Tamam aslında iyi hazırlanmış bir kahvaltı oldukça sağlıklı gıdalar içerebilir ama, altı yaşında bir çocuğa pişmemiş biber, yeşillik ya da kahvaltılık yedirmek hiç kolay değildir.



Bu nedenle ben de annemin bize yaptığı ve içinde en güzel besinlerin yer aldığı ÖCCE'yi yapmayı tercih ederim. Her zaman olmasa da arada bir öcce yapmak aslında gerekli bile bence.




Malzemeler;
  • 10 adet yeşil soğan

  • 1 demet maydonoz

  • 5 adet taze sarımsak ya da tazesi yoksa 3 diş sarımsak

  • 1 tatlı kaşığı pul biber

  • 1 çay kaşığı kara biber

  • 2 çay kaşığı tuz

  • 2 yemek kaşığı un

  • 4 adet yumurta

  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ

Hazırlanması;


  1. Yeşil soğan, sarımsak ve maydonozları ince ince doğrayın.

  2. Yağ hariç diğer malzemelerle karıştırın.

  3. Kızgın tavada kepçe ile alıp yaklaşık 7-8 cm çapında dairesel şekilde iki tarafını da iyice kızartın.

Afiyet olsun

20 Kasım 2009 Cuma

Bulutlar ve Deniz

Fotoğraf çekmeyi en çok gökyüzü fotoğrafları çekerken seviyorum. Belki de yeni yeni bazı teknikleri öğrenmeye çalıştığım için gökyüzü bana en kolayı geliyor ondandır.
Bu kadar yoğun ve beyaz bulutları görünce resimlememek mümkün mü?

Fotoğraf Makineme Takılanlar

Sabahları erken uyandığımda ilk yaptığım şey genelde mutfak penceresinden görülen manzaraya bakmaktır. Yılın her mevsiminde kendine has bir güzelliği vardır bu manzaranın. Aynı şekilde günün her saatinde de insana o kadar farklı duygular yaşatır ki, sözcükler bazen yetersiz kalır anlatmaya.İşte o sözcükler yetersiz kaldığında hissedilen duyguları yansıtmanın en anlamlı yolu fotoğraflardan geçer.

Bulutlar, güneş ve deniz... Hem karada hem de denizde yüzeyde oluşan bulut gölgeleri kadar etkileyici bir şey yoktur sanki. Uçakla içinden delip geçtiğimizde sanki orada yokmuş hissi veren bulutlar, yeryüzüne düşen gölgeleri ile varlıklarını kanıtlama çabasındadır sanki...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Kış Akşamları

Kışın soğuk günlerde eve kapanıp ailece vakit geçiriyor olmanın apayrı bir tadı vardır.

Zaman geçtikçe ve teknoloji ilerledikçe, eski akşamlardaki sohbetlerin sıcaklığı, yerini klima ve televizyon sıcaklarına bırakmaya başlasa da aklımızda hala o eski günlerden izler bulunur.

Benim çocukluğumdan kalan kış akşamlarına ait izler; soba üzerinde kuruttuğumuz portakal, mandalina kabuğu kokusunun yanında sevgili babamın pişirdiği kestaneleri barındırır.

Şimdi hatırladıkça aslında önemli olanın kestaneler değil birlikte olmanın verdiği o huzur ve güven duygusu olduğunu daha iyi anlıyorum. Babam daha kestane pişirme öncesi hazırlıklara başladığında, ablam ve kardeşimle ortak ve sessiz bir heyecan duymamız, zihnimde toz pembe anılar arasında yerini koruyor hala.

Sık sık yememize rağmen sanki her yapılışında aylardır kestane görmemişiz gibi etrafına doluşmamız, ellerimiz hafiften yana yana kestaneleri açmak için uğraşmamız o günlere bir saatliğine de olsa dönebilme isteğimi perçinliyor.

Geçmişte kalmış günleri hatırlayarak da olsa ufak bir zaman yolculuğu yaptıktan sonra gelelim bu günlere.

Mersin'de her ne kadar havalar buz gibi olmasa da, buraya yıllardır alışmış olan bizler için soğuklar başladı. Soğuk algınlığı ve gripten korunma önlemlerimiz de bu kapsamda hızla başlamış oldu.

İşte bu kestaneler ve yanında bildiğimiz çay görünümü olan içecekler bizim kış akşamları menümüzden bir örnek.

Kupalarda gördüğünüz içecekler aslında ıhlamur. Alper'in bile seve seve içtiği, hatta bazen en büyük bardağı seçme yarışına girdiği ıhlamurun tarifi ise aşağıda.

Malzemeler; (Üç kupa için)

  • bir avuç ıhlamur
  • 5 adet karanfil
  • 3 yemek kaşığı üzüm pekmezi
  • 3 tatlı kaşığı bal
  • 1 litre kaynar su

Hazırlanışı;

  1. Ihlamur yıkanarak, karanfillerle birlikte kaynar suya katılıp bir iki taşım kaynatılır.
  2. Bardaklara bir süzgeçten geçirilerek doldurulan ıhlamur bal ve pekmez katılmadan önce biraz ılıması için bekletilir.
  3. Her bardağa birer yemek kaşığı pekmez ve birer tatlı kaşığı bal ilave edilir.

Yanında da ister fındıklı kurabiye, ister tahinli kurabiye, isterseniz de kestane ile servis yapılır.

Afiyet, sağlık olsun

Küçük Şefin Pizzası



Cumartesi günü oğluma bir işi daha hızlı yapması için, işi bitirdiğinde ona bir sürprizim olacağını söyledim. Ben bile daha aklımdan ne yapabilirim acaba diye düşünürken Alper heyecanla "aaa pizza mı yapacaksın yoksa!" dedi.
E durum böyle olunca pizza yapmak zaten şart oldu. Akşam ailece mutfağa girdik. Hamuru hazırlaması bana, üstünün malzemelerini doğraması eşime, yerleştirmesi ise Alper'e düştü.

Sonuçta ortaya o kadar güzel bir pizza çıktı ki, sizlerle paylaşmak istedim. Malzemelerin dizilimine bakar mısınız?

Hamurunu normalde biraz mayalanması için bekletmek gerekiyor ama Alper bunun için bekleyebilecek sabrı olan bir çocuk olmadığı için ben bekletmeden fırına verdim. Pizza yaptığım tepsinin çapı 30 cm. tarif de buna göre. Biz nispeten ince hamurlu pizza seviyoruz. Siz daha kalın hamur isterseniz biraz daha büyük bir hamur yapabilir, hatta kalanını da pizza şeklinde malzemeleri ile buzluğa atabilirsiniz.


Hamuru İçin;
  • 1/2 çay bardağı süt
  • 1/2 çay bardağı su
  • 1,5 yemek kaşığı şeker
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 1/4 paket yaş maya
  • aldığı kadar un
  1. Su, süt karışımını önce biraz ısıtarak ılık hale getirin.
  2. İçinde mayayı elinizle eritin, şeker ve tuzu ilave edip onlar da eridikten sonra yağını ekleyin.
  3. Unu azar azar ilave ederek ele yapışmayan hamurunuzu hazırlayın.
  4. Yağlanmış tepsiye hamuru elle yayarak hazır hale getirin.

Üstü İçin;

  • 1 adet iri domates
  • 2 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 adet sosis
  • 7,8 dilim sucuk
  • 1 adet yeşil biber
  • 5 adet mantar
  • 1 çay bardağı kaşar rendesi
  • 5 adet yeşil zeytin
  • 5 adet siyah zeytin
  1. Fırını 180 dereceye ayarlayın.
  2. Domates, kaşar peyniri ve sarımsak dışındaki tüm malzemeleri doğrayarak bir kenere ayırın.
  3. Daha sonra, domatesi, sarımsağı ve tuzu, karabiberi mutfak robotunda iyice parçalayın. Bu karışımı bir fırça yardımı ile hamurun üzerine yayın.
  4. Kaşar peyniri dışındaki malzemeleri de zevkinize göre hamurun üzerine yerleştirin.
  5. Pizza malzemeleri pişene kadar fırında kaldıktan sonra çıkarın. Bu süre yaklaşık 15 dakika olacaktır.
  6. Kaşar peyniri rendesini de üzerine serperek tekrar fırına verin. Peynirleri tamamen eridikten sonra pizzanız hazırdır. Afiyetle yiyebilirsiniz.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Fındıklı Kurabiye

Bizim ev bu cumartesi günü kurabiye kokularında kayboldu. Öyle bir kurabiye oldu ki bu sefer, fındık kavanozum kurabiye kutumu kıskandı. Çünkü kurabiyelerim fındıktan daha fazla fındık kokuyordu.

Fotoğraflarımı da nihayet yayınlıyorum. Pişirdiğim ve tepsiyi fırından çıkardığım anda her bir tanesinin, beni fındığın muhteşem aromasıyla buluşturacağını anladığım kurabiyelerden, eşim, daha tepsideyken on tane yedi.

Her nekadar ben Cenk'in verdiği tarifteki gibi reçel dolgulu yapmasam da (reçel olmayacağı için tarifteki şekeri iki katına çıkardım) tadına doyamayıp iki günde bitirdiğimiz kurabiyenin tarifi şöyle;

Malzemeler;

1 su bardağı un (pakete daldırıp alınan bir su bardağı)
1/2 su bardağı şeker
1 su bardağı fındık
125 gr oda sıcaklığında tereyağ

1. Fındıkları mutfak robotunda iyice ufalanana kadar parçalatıyoruz.

2. Dövülmüş fındıklarla unumuzu karıştırıyoruz.

3. Oda sıcaklığındaki tereyağla şekeri beş dakika boyunca mikserle çırpıyoruz.

4. Fındık&un karışımından azar azar katarak çırpmaya devam ediyoruz.

5. Tam karışım sağlanmış hamuru yarım saat buzdolabında bekletiyoruz.

6. Fırını 180 dereceye ısıtıp hazırlıyoruz.

7. Çay kaşığı dolusu hamur alarak yuvarladığımız kurabiyeleri tepside aralıklı olarak diziyoruz.

8. Tam 15 dakika pişiriyoruz.


Bu kurabiyeleri yaptığınızda evde yayılan fındık kokusuna kendinizi bırakın, elinize en sevdiğiniz kitabı ve kahvenizi alın ve keyfini çıkarın.

Afiyet olsun

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ezogelin Çorba

Soğuk kış akşamlarında bütün aile okuldan, işten döner ve evde masa etrafında buluşulur. Soğuk havaya inat yapılacak sıcak sohbetlerde, yine bu sohbet kadar sıcak bir çorbamız vardır ki; kokusuyla, tadıyla, üzerinde tüten buharıyla cezbeder insanı. Aşağıda tarifini vereceğim, ama, benim bu çorbanın yapımı sırasında en sevdiğim an kızgın yağın içinde cızırdayan nanelerle kaynayan çorbanın buluştuğu andır. İşte o an mutfağa hatta evin içine doğru yayılan nefis nane kokusu çorba severleri masaya davet eder.

Malzemeler;

1 adet irisinden kuru soğan
4 diş sarımsak
1,5 su bardağı kırmızı mercimek
1 tatlı kaşığı kimyon
1 tatlı kaşığı tuz
1/2 yemek kaşığı biber salçası
1,5 yemek kaşığı domates salçası
1,5 litre kadar kaynar su
2 yemek kaşığı tepeleme kuru nane
Sıvıyağ

Soğan ve sarımsaklar doğranarak kısık ateşte yağda kavrulmaya bırakılır. Bu sırada mercimek yıkanarak suyu süzülür. Soğanlar hafif pembeleşince mercimek ve salçalar ilave edilerek salça dağılana kadar karıştırılır. Suyu ve kimyon ile tuzu ilave edilerek karıştırılıp tencerenin kapağı kapatılır. (Ben bu çorbayı düdüklü tencere de 15 dakika pişirerek yapıyorum, ama normal tencerede mercimekler parçalanana kadar pişirilebilir.)

Düdüklü tencerenin süresi dolunca yada çorba pişince ufak bir tavada yarım çay bardağı kadar kızgın yağa atılan nane biraz kavurulduktan sonra kaynamakta olan çorbaya ilave edilir.

Arzuya göre limon ilave edilerek servis edilir.

Afiyet olsun, kış akşamlarınızda sıcak çorbalarınız eksik olmasın.

10 Kasım 2009 Salı

Saygı İle Anıyoruz

Bu gün ruhumda ayrı bir karanlık var,
Her 10 Kasım'da gözlerimden yaş akardı da,
Bu sabah akan sanki kan dı...

Başka ne söyleyebileceğim ne de yazabileceğim hiç bir şey yok,
Seni sevgi, saygı ile anıyor ve bir anne olarak; bıraktığın hazineye layık olacak bir evlat yetiştirmeye çalışıyorum.

Saygılarımla

9 Kasım 2009 Pazartesi

Turşu Severlere Duyurulur

"Bunlar Benim Hamarat günlerim 2" isimli yazımı yarına bıraktım, bu arada fotoğrafları da ayarlamış olurum. Haftasonu daha önceden yaptığım turşularda bazı gariplikler oldu diye tekrar turşu yapmıştım. Ama öğrendimki bana garip gelen mavi renge dönen sarımsak olayı yurt dışından gelen sarımsaklarda oluyormuş. Bu durumda bundan sonra turşu yaparken halis mulis Türk Sarımsağı kullanmaya karar verdim. Sizin de başınıza böyle bir şey gelirse turşu yenebiliyormuş.

Sevgilerimle

Bunlar Benim Hamarat Günlerim 1


Hafta sonu kendimce bayağı hamarat iki gün geçirdim. Cumartesi günü işyerimdeki kurum doktorumuzun uyarıları üzerine malum salgının evimize uğramaması için bayağı dezenfeksiyon yaptım.

Aynı gün öğleden sonra oğlum uyuyunca tahinli kurabiye yaptım. Resimleri daha sonra ekleyeceğim kurabiyeden oğlum pişer pişmez üç tane yedi ve tepsinin tabanına dökülen pudra şekerlerini toplamak için tepsinin başından ayrılmadı. Ağzınıza alır almaz dağılmasının yanında benim gibi kurabiye beceriksizi bir aceminin bile yapabileceği oldukça basit bir tarif olduğunu eklemeliyim.

Malzemeler:

1 çay bardağı tahin,
1 çay bardağı sıvı yağ,
1 çay bardağı pudra şekeri,
1 paket kabartma tozu,
1 paket vanilya,
aldığı kadar un

Tüm malzemelerle ele yapışmayan hatta biraz oynadıkça ufalanan bir hamur yaptım. Ceviz büyüklüğünde yuvarlayıp tepsiye dizdim. Tepsiyi yağlamaya gerek yok çünkü zaten içerikte yeterince yağ mevcut. 180 derece fırında kurabiyeler çatlayana kadar pişirdim. Sıcakken üzerine pudra şekeri serptim.

Tarifin sahibi çilekli 'ye bu güzel lezzeti tatmamıza neden olduğu için teşekkür ederim.

Afiyet olsun.

6 Kasım 2009 Cuma

1MK: Altına İmzamı Atarım

1MK: Altına İmzamı Atarım

GELECEĞİMİZ İÇİN



Alıntı yapılmıştır.




Atamızın ölüm yıldönümü olan 10 Kasım'da yine anlamlı bir kampanyaya imza atıyoruz.

Atamızın veciz sözlerinden "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." sözünün altına imzamızı atıyoruz. Ülkemizin birlik ve beraberliğini korumak, kardeşlik duygularını pekiştirmek adına bu anlamlı günde 10 Kasım'da Atatürk'ün huzurunda Anıtkabir'de sunulmak üzere bir imza kampanyası düzenliyoruz.

Kampanyamıza katılmak ve destek olmak için yapabilecekleriniz iki adımda gerçekleşiyor. Birincisi: Açtığımız Postun altına Yorum bölümüne 1 satırı geçmeyen yorumunuzla birlikte Adınızı yazıp gönderiyorsunuz. İkinci olarak ise kampanyamızı duyurmak. İsterseniz duyuru logomuzu sitemizin linki ile birlikte kendi sitenize ekliyorsunuz. E-postalarla dostlarınıza kampanyayı dıyurabilirsiniz.

10 Kasım'a sayılı günler kaldı. Ne kadar hızlı ve çabuk bu iletiyi yayarsak o kadar çok kişiye ulaşmış oluruz. Haydi, hep birlikte ve yüksek sesle söyleyelim:
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Saygılarımızla...

Birmilyonkalem.com Yönetimi Adına
A. Şebnem SOYSAL & Erkan BAL

3 Kasım 2009 Salı

Bu gün, düne göre biraz daha umutluyum

Dün ve önceki günlerde haberlerle ilgili, yaşamla ilgili biraz umutsuzluğa kapılmıştım. Sanki tüm negatif olayları üzerime çekecekmişim gibi geliyordu.

Ama bu sabah uyandığımdan beri daha bir umutla bakar oldum hayata. Endişelerimi kovdum, korkularımı kapımın dışında bıraktım.

Hani yeni bir düşünce modası var ya "nasıl düşünürsen öyle olur" diyorlar. "Biraz da bunu deneyelim bakalım" değil benimkisi.

Tamamen kendiliğinden gelen ve içime bu sabah yerleşen bir güven duygusu gibi. Sağlığa güven, insanlığa güven, geleceğe güven; en çok da bu ülkenin gençlerine güven.

Güvenimin haksız çıkmaması dileklerimle...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Bu gün yarım gün




Bu gün işyerleri yarım gün çalışıyor, okullar yarım gün. Zaten bu gün benim de yarım hissettiğim bir gün. Eskiden annelerimizin, babalarımızın bize hissettirdiği coşkuyu biz çocuklarımıza veremiyoruz sanki...

Her Cumhuriyet Bayramının bir öncekinden daha mutlu, daha huzurlu kutlanması gerekirken biz büyük bir U dönüşü yaptık bandı geriye sarıyoruz. Yarın Ulusumuzun en mutlu gününün yıl dönümü. Ben bunun için tüm blog yazarlarına sayfalarına bir ATATÜRK resmi koymalarını öneriyorum.

Bu günümüzü borçlu olduğumuz ATATÜRK'ümüze ve ATALARIMIZA saygılarımla.

27 Ekim 2009 Salı

Burnumda Tütenlerden...




Dün bir fırtına ve yağmur vardı ki Mersin'de sormayın.

Biraz daha erken saatte olsaydı da, aydınlıkta camın kenarına yerleşip deniz, fırtına, yağmur manzarası eşliğinde keyif yapabilseydim.

Yağmur yağınca eğer evdeysem aklıma hep Türkan ŞORAY filmleri gelir. Annemlerin evinin oturma odası, film, annemle birlikte olmak ve çay, hatta bazen eğer çok şanslıysam teyzem de olur.

Nasıl özlediğim, burnumda tüten bir ortamdır. Ama çalışıyor olmak ve artık eskisi kadar zaman bulamamak özlemimi gidermemi engelliyor.

Özlemlerimizin hep böyle tatlı ve kavuşulabilir olması dileklerimle...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Gelgitlerim Var Benim...

Bu günlerde gel gitlerim var benim

Gözlerimi açtığımda karanlıktan önümü göremiyorum,

Kapattığımdaysa ışıktan gözlerim kamaşıyor.

Hiç ulaşmak istediğiniz bir hedefe tam ulaştığınızı sanırken bunun gerçekleşmemesi için dua ettiniz mi?

Peki, ya duanız gerçekleştiğinde hüznün pençesinde kıvrandınız mı?

Ben cuma akşamından beri bununla uğraşıyorum. Nihayet bu gün son üçgündür istediğim sonuca ulaştım. Ama ne yazık ki bu sonuç son üç aydır istediğim şeyin aksi idi. Evet şuan bunun için en azından düne göre daha huzurluyum ama yine de annelik isteğinin içten içe getirdiği bir üzüntü var.

Merak ettiniz değil mi? Aslında yazmayacaktım ama sanırım yazdıkça daha bir rahatladım ve paylaşmak istedim. Cuma günü yaptırdığım test sonucunda rahatlayıp saçlarımı boyattım ama sonra ya hamile isem şüphesine tekrar düştüm. Neyseki değilmişim, ama sanırım bir daha saçlarıma boya değdirmeyeceğim...

Huzurla kalın..

23 Ekim 2009 Cuma

Hayatın Tatları

Bir fincan sıcak kahveniz varsa bir yudum da benim için alın bugün.

Yemyeşil bir ağacın yaprakları arasından süzülen parlak güneş ışıklarına bir kez de benim için bakın.

Sabah tan ağarmadan kalkıp, balıkçı motorlarının sesini dinleyin.

İlk baharda kuş şakımalarını, oyun parkında çocuk cıvıltılarını, fırtınada dalgaların sesini dinleyin.

Hiç ses duyamadığınızda iç sesinizi dinleyin, o bütün seslerden güzeldir çoğu zaman.

Sevgilerimle

2 Ekim 2009 Cuma

Yeni Heyecanlar

İçimde yepyeni heyecanlar var bu günlerde. Tek düşündüğüm hayallerimi gerçekleştirmek için nasıl bir buçuk yıl bekleyeceğim. Dilerim bu hayalim de gerçek olur, tabii öncelikle ailemin ve benim sağlık, mutluluk ve birlikteliğimiz önemli.

30 Eylül 2009 Çarşamba

İKİ SENARYO

1-) Kadın, adam ve çocuk hergün bütün günlerini dışarıda geçirdiklerinden her işe yarım yamalak yetişebilmektedirler. Sabah uyandıklarında başlar koşuşturmacaları. Kadın hepsinden önce uyanır, sadece sabah ilk uyanma enerjisi ile yapabildiği ütü ve giyim hazırlıklarına, çamaşır serme toplama işlerine girişir.

Adam uyandığında yemeye yetişip yetişmeyecekleri konusunda kararsız yumurta haşlar, tost yapar, traş olur, giyinir, giydirir, ağız diş bakımlarını tamamlar. Birbirlerine günaydın demeye vakit yoktur...

Sonunda hepsi çil yavrusu gibi dağılırlar, ev sessizliğe bürünmüştür. Dağınık oyuncaklar, yıkanmayı bekleyen çamaşır ve bulaşıklar, ütü bekleyenler. Yıllardır evin hanımının zamansızlığı ve izin dönemlerindeki yorgunluk atma çabalarından dolayı yerleri bile bilinmeyen ve belki de hazine değerinde olan danteller, nevresimler, giyilebilecek kıyafetler karanlık dolap çekmece ve sandıklarda güneşe hasret beklemektedir.

Akşam olur. İş yerlerinden çıkılır. Gün boyu yaşananlar, stres, insan ilişkileri ve karmaşası, yorgunluk evde atılmak üzere çocuk da anneannesinden alınarak eve gelinir. Herkes az çok açtır. Maddi durumları istedikleri herşeyi yiyebilecek kadar iyidir, ancak hazır hiçbir yemek yoktur.
Çift başlar dinlenme saatini yemek telaşına harcamaya. Minicik kalbi ve heyecanı ile nihayet günün sonunda anne babasına kavuşan çocuk onlarla oyun oynamak, biraz da zamanla açılarak okulda yaşadıklarını anlatmak ister. Ama henüz bacak boyundaır ve onu kimse o telaşta farkedemez, sesi kulaklarda yankılanana kadar bağırır, ilgi, sevgi, belki sıcak bir kucaklama ister ama duydukları hep aynıdır.

-şimdi olmaz yemekten sonra
-dur oğlum yorulduk biraz dinlenelim
-haydi uyku vaktin geldi
-daha banyo yapacaksın ondan sonra bakalım
-SANA CARTOON NETWORK AÇALIM MI?...........

Çocuk anne babası ile yapamadıklarına hasret bir şekilde uyur, anne baba da bitmiş durumdadır. Daha birbirlerine günün nasıl geçti bile diyemeden yatar, sırt sırta döner uyurlar.... Sabahki koşturmacaya enerji toplamaları gereklidir.

2-) Sabah olmuştur kadın uyanır, pijamalarını çıkarır ve gündüz kıyafetlerini giyer, elini yüzünü yıkar, çayı ocağa koyar. Kahvaltı hazır olmasına yakın eşini uyandırır, eşinin traş olup hazırlanması gereklidir.

Anne çocuğun odasına gider, öpüp koklayarak uyandırdığı çocuk gerinip gülümseyerek uyanır. Bukadar sevilen bir çocuk olduğu için kendisini şanslı hisseder. Annesi terli ise üzerini değiştirir, kahvaltı için elini yüzünü yıkatır, mutfağa giderler. Televizyonda herhangi birinin stediği bir kanal açılır. Ailece kahvaltılarını yaparlar. Baba dişlerini fırçalar giyinir ve iş için çıkar.

Anne çocuğu giydirir, bir gün önce hazırladığı çantayı kapının yanına koyar. Akşam yaptıkları faaliyeti de çantanın ön gözüne koymuştur. Çocuğun dişlerini fırçalatır. Aşağı inerler servise bindirir.

Eve döndüğünde ilk önce kahvaltı masasını toparlar, bulaşıkları yerleştirir. Haftada iki, üç gün kendi işi için Fabrika ve diğer firmalara ziyaretleri ve eğitimler olmaktadır. Ama bu gün bir yere gitmeyeceği için önce evinin temizliğini yapar, çamaşır, ütü, dolap düzenliği de tamamlandıktan sonra kendisine bir kahve yaparak bilgisayar başında bir sonraki gün vereceği eğitimin detaylarını tamamlar.

Öğleden sonra dışarı çıkar evdeki eksikleri tamamlar. Çocuk okuldan gelmeden yemeğin hazır olması için eve gelir, yemeği hazırlar. Servis saatinde aşağı inip çocuğu alır. eve gelip üzerini değiştirirler, zaman ve huzur olduğundan herşey yerli yerindedir. Kirli çamaşırları mis gibi kokan banyodaki kirli sepetine atarlar. Eller yıkanır. Çocuk biraz evde rahatladıktan sonra "açıktım" demeye başlar. Anne yemeği getirir, çocuk karnını doyurur. Babanın gelmesine az bir zaman kalmıştır. Beraber faaliyet yaparak tv izlerler. Sonra çocuk boyama ya da benzer bir işle uğraşmaya başlar, anne yemek masasını hazırlar. Salatası bu gün biraz az olmuştur ama olsun yemeğe salata yiyebilmek az da olsa güzeldir.

Yemekten sonra bulaşıklar lavabonun yanına koyulur, meyve tabağı alınarak oturma odasına geçilir ve çocukla birlikte vakit geçirilir. Yapılan her ne olursa olsun anne, baba, çocuk bağırış çağırış olmadan birlikte olurlar. Gün boyu yapılanlar anlatılır, evde saygı, huzur ve bozulmaz bir birliktelik hakimdir.

Çocuk esnemeye başlayınca hemen anne, baba faaliyete geçer. Birisi süt hazırlar, birisi pijama giydirir. Sütü içirmek ve dişlerini fırçalayıp yatırmak annenin akşam çocuğu için yaptığı rutinlerdendir. Baba bu sırada ne seyredeceklerse onu ayarlar.

Anne oturma odasına geçmeden önce demlediği çayı ve bardakları da odaya getirir. Şimdi anne babanın gün boyu yaptıkları hakkında konuşma, belki dertleşme, belki gülüşme hatta belki de sevişme vaktidir....

24 Eylül 2009 Perşembe

özenmek mi, özlemek mi bu benimkisi?

bir hayata özenmek mi benimkisi
yoksa özlemek mi geçmişteki özgürlüğü
hayalimde,
evimde camın önündeyim elimde bir fincan sıcacık çayım
dışarıda cama vuran yağmur
ve hatta televizyonda güzel bir film yada ondan da güzel bir roman elimdeki...
tatlı tatlı dinliyorum kendimi, yağmuru, çayımdan çıkan buharın sessizliğini
bekliyorum yavrum okuldan gelsin "annecim acıktım" desin
ama nedense hep hayalimde, gerçek ise tam yedi yıldır çalıştığım fabrikalar
ben çayımın buharını hayal ederken bacanın dumanı ile birlikteyim yine,
sessizliği dinlemeye olan özlemim bu yüzden belki de
kapımı açsam ofisin dışı gümbür gümbür
ben aslında anne olmak için yaratılmışım, evinin hanımı...
belki evimde yapabileceğim işler için,
belki bir roman yazmak için...
şimdi lütfen söyleyin bana özenmek mi bu benimkisi yoksa özlemek mi özgürlüğü?

sevgilerime,

18 Ağustos 2009 Salı

Kapadokya











Söze gerek var mı, bilmiyorum. Ben bu tarz yapıları ve oluşumları çok seviyorum.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Gökyüzümün renkleri
























































Geçenlerde bir hafta sonuna sığdırdığımız Kapadokya gezimizde çektiğim bazı gökyüzü fotoğrafları bunlar. Bir tek gökyüzü, farklı renklere bürünerek, ne kadar farklı duygular yaşatabiliyor insana. Bazen karanlıkları aydınlatan ışık olurken bazen aydınlıktan kaçılan bir sığınağa dönüşüyor. Ben hep içinde bulunduğu anı yaşamaktan keyif alan bir insan olduğum için hepsi ayrı güzel geliyor bana, umarım sizlere de aynı duyguları yaşatır...