4 Aralık 2009 Cuma

3. Sayfa

Diğer tarafta Aysun telefonu kapattıktan sonra Ayvalık’taki evlerinin şimdi nasıl olduğu konusunda hayallere daldı. Birkaç günlüğüne de olsa evinin, ailesinin sıcaklığı ona iyi gelecekti.

Bu mevsimde hafif bir rüzgar, güneş ve ağaçlar altına kurulmuş kalabalık bir masa iyi olacaktı. Kışa girmeden, özellikle de İstanbul’da güneşe hasret kalacağını bildiği için, eve gitme fikri içini ısıttı.

Gitmeden önce annesini arayıp Murat’la ayrıldıklarını söyleyecek ve bu konunun hafta sonu açılmamasını rica edecekti. Hiç kimse soru sormazsa daha kolay atlatabilirdi.

Annesi ile yaptığı görüşme ve haftasonu planları onu bir nebze olsun rahatlattı. Mutfağa gitti. Kahve makinasına en sevdiği aromaya sahip kahveyi koydu. Belki kendisi için birşeyler yapmak onu daha çabuk toparlayabilirdi. Her ne kadar insan nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın düşüncelerini de götürdüğü sürece rahatlayamayacağını biliyor olsa da, aklındaki düşünceleri uzaklaştırmak için sevdiği birkaç şeyi yapmalıydı.

***

Makine kahveyi fokurdatmaya başladığında, duşunu alıp giyinmişti. Saçları ıslak olduğu için alelade bir topuzla tutturdu. Siyah dalgalı saçlarının yanlardan çıkan lülelerini kulak arkasına attı. Hafif bir makyaj yapıp küpelerini ve kolyesini taktı.

Aynada kendisini bir süre inceleyip, neden aldatıldığı konusunda derin düşüncelere daldı. Bir kadında aranabilecek herşeye sahip olduğunu sanıyordu. Neden kendisi ile evlenmek isteyen adam bir başkasına gitmişti. Tamam, biliyordu, bir çok güzel, zeki ve başarılı kadın aldatılıyordu. Ama bunun kendi başına gelmesi, derinden gelen aldatılmışlık hissi başka türlü yakıyordu canını.

Zaten oldum olası düşündüğü gibi, bir kadın aldatıldığında, erkeklerin sandığı gibi, kıskandığı için değil, aptal yerine konduğu için çileden çıkardı. İşte şimdi de kendisi aptal yerine konmuş, belki de aylarca arkasından konuşulan ve gülünen kadın olmuştu. Bütün bu olanları gururuna nasıl yedirebilecekti...

Mutfaktan kahve kokusu gelmeye başladı. Düşünceleri bu koku ile ortadan kaldırıp mutfağa gitti. Buzdolabında yemeyi sevdiği kahvaltılık ne varsa çıkardı. Ancak boğazına düğümlenen, sanki taş oturmuş gibi hissettiren kırıklığı yemesine izin vermedi.

Daha birkaç gün önce aldığı ve Murat’la birlikte oturacaklarını hayal ettiği krom ayaklı, siyah granitten masaya oturdu. Gözlerinde hapsettiği yaşların dışarı çıkmasına izin vermedi. Düşüncelerini soyutlayıp iki fincan kahvesini içti.

***

Evden çıktığında saat dokuz buçuk olmuştu. Muayenehanesi evine araba ile on dakika mesafedeydi. Hastası gelmeden, önceki kayıtlarına bakmak ve kontrol için hazırlanmak istedi.

Tam arabasını parkedip binaya doğru yönelmişti ki, karşı binanın kapısında Murat’ı gördü. Arkası kendisine dönük, genç bir bayanla tartışıyordu. Bayanın yüzünü göremedi ama kendisine pek de yabancı değilmiş gibi geldi. Kırmızı bluz ve beyaz pantolon giymiş kadın, sinirli sinirli konuşan Murat’a bakıyordu. Murat’ın bir an kendi muayenehanesini gösterdiğine yemin bile edebilirdi.

Aklından Murat’ı uzaklaştırarak binaya yakın olan büfeden bir gazete aldı. Bu gün her zamankinden farklı bir gazete seçmişti. Okumaktan çok, kafasını meşgul edecek bulmacalara yer vermeyi tercih ediyordu.

Hiç yorum yok: